Erkekliğimizin ilk gösteri meydanı bizim atari salonlarımız. Aslında biraz kirlendiğimiz, aslında biraz büyüyüşümüzü unuttuğumuz.
Her lafa ''bizim semtte...'' diye başlamak istemiyorum. Ama bizim semtte gerçekten bir atari salonu vardı. Atari'nin bir marka olduğunu umursamadan ''oyun salonu'' yerine ''atari salonu'' derdik oraya. Okul çıkışlarında, haftasonlarında oradaydık. Dinçer amcamızdan jetonları alır, koşardık makinalara. ''Mustapha'' bizim asla vazgeçilmezimizdi, sonra Punisher vardı ki oyunu bitirmek için 20 jeton harcadığımı bilirim (Bitirmiştim de). Bitmezdi hiçbir zaman oyunlar; Street Fighter, Mortal Kombat, Snow Bros...
Ara ara yeni oyunlar gelirdi ki beni o yaşlarda bu kadar heyecanlandıran başka bir şey yoktu sanırım. Kirleniyorken büyüyorduk; libidomuzun rekorlara koşmaya çalıştığı ancak bu kadar çok libidoyla ne yapılacağını bilmediğimiz bir zamandı. Bu yüzdendir ki, Mustapha'yı sık sık ihmal ederek yeni gelen ''hatun soyma'' oyununu oynuyorduk. Yalnız değildik makinanın başında elbette, etrafımızda biz istesek de istemesek de insanlar oluyordu ki, olması bizim de işimizdeydi. Sanki bir kadın vardı karşımızda ve biz tüm çekiciliğimizle o kadını etkilemeye çalışıyorduk. Boşalan şarap kadehini ince bir jestle dolduruyor, o kadına iltifatlar ediyor, bizimle ne kadar iyi vakit geçirecebileceğini anlatıyorduk.
Oysa ki dışarıdan görünen, canavalardan kaçtıkça kadının soyunarak seni ödüllendirdiği bir oyundu ve biz de kadının bir an evvel bütün elbiselerini çıkarmasını bekleyen çocuklardık.
O dönemdeki en büyük sorunumuz da atari salonlarıydı. Hem bizi maddi olarak sıkıntıya sokuyor, hem de akşam aile kavgalarında bir numaraya oynuyorduk hep. Mustapha'yla bütün bidonları kırıp düşmanları yere yığıyorduk ama yapmamız gereken dersler, ödevler hep bir kenarda duruyordu. Tutulmuştuk, vazgeçemiyorduk.
Dedemin, annemin, babamın beni kaç kere atari salonunda yakaladığını ve oradan da azarlayarak eve götürdüğünün sayısını hatırlamıyorum bile.
Büyümek böyle de eksik bırakıyor insanı. Hayatımıza yeni şeyler giriyor her an ancak hiçbiri atari salonları kadar eğlendirmiyor bizi. Arıyoruz onu sık sık. Ya da kendi adıma konuşmalıyım: Arıyorum onu sık sık. Aslında bazen gözüme çarpıyor yeni atari salonları. İçeriği girip Dinçer amcaya selam vermek istiyorum, o bilir benim kaç jeton alacağımı; jetonları aldığım gibi makinalara koşup sıraya girmek istiyorum. Makinalar arasında sarhoş olmuş gibi dolanmak istiyrum.
Ama dışarıdan baktığımda bile ürkütüyor beni artık bu salonlar. Daha önce hiç görmediğim, teknoloji yarışına girmiş makinalar arasında bulamıyorum çocukluğumu. Onu üzerim diye, önüme bakıp yürüyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder