Ben ortaokuldayken, bizim yan sınıfta bir çocuk vardı: Esmer egemen bir ülkede sarışın, saçları bol jöleli, okulun popüler öğrencilerindi.
Onunla ilgili unutmadığım bir kare var: Okul çıkışı, kapının önünde dururken cebinden kocaman, sarı renkli, ekranı olan bir alet çıkartmıştı: Cep telefonu.
Eğer babamın ilk ve dev büyüklükteki cep telefonunu saymazsam, bu kadar küçük bir makinayı ilk defa görüyordum. Uzaktan uzaktan bakarken... kıskandım.
O yıllarda kendime ihtiyaç listesi belirlerdim; kot pantolon, mavi ceket, kolye, bileklik vs... İşte bu listenin en tepesine yerleşmişti cep telefonu. Ayrıca "en umutsuz istek" ödülünü de kendisine vermiştim.
...sonra bir gün, "olmaz" dediğim bu isteğim gerçekleşiyordu. Çok heyecanlıydım. Annem ve babamla, bir bayram ziyareti gibi gitmiştik telefonculara. Hepsini tek tek incelemiş, "polifonik", "kendi melodini yazma", "özel logo", "kapak değiştirme" gibi lafları duydukça heyecandan titremiştim.
Sonuçta Nokia'nın 5110 modeli kazanmıştı bu güçlü yarışı.