23 Aralık 2011 Cuma

Binbir Duygu Atilla Arcan

Uzun zaman oldu sanırım;
Kadıköy'ün Bahariye'sinde gidiyorken, önümde heybetli, dedektiflerin perdesülerinden giymiş bir adam, 2 arkadaşıyla birlikte yürüyordu. Bir ara yüzünü görür gibi oldum, tanıdık geldi. Ancak adını çıkarmam biraz zaman aldı: Atilla Arcan!
Birkaç gün önce de bir linki düştü Twitter'da önüme. Tekrar yadettim o zamanları. İlginç bir adamdı vesselam. Bu videoyu izlediğimde gülsem mi ya da gülmekle birlikte hangi tepkileri versem bilemedim.

Çaldır Kapat Derneği


Ben ortaokuldayken, bizim yan sınıfta bir çocuk vardı: Esmer egemen bir ülkede sarışın, saçları bol jöleli, okulun popüler öğrencilerindi.
Onunla ilgili unutmadığım bir kare var: Okul çıkışı, kapının önünde dururken cebinden kocaman, sarı renkli, ekranı olan bir alet çıkartmıştı: Cep telefonu.

Eğer babamın ilk ve dev büyüklükteki cep telefonunu saymazsam, bu kadar küçük bir makinayı ilk defa görüyordum. Uzaktan uzaktan bakarken... kıskandım.

O yıllarda kendime ihtiyaç listesi belirlerdim; kot pantolon, mavi ceket, kolye, bileklik vs... İşte bu listenin en tepesine yerleşmişti cep telefonu. Ayrıca "en umutsuz istek" ödülünü de kendisine vermiştim.
...sonra bir gün, "olmaz" dediğim bu isteğim gerçekleşiyordu. Çok heyecanlıydım. Annem ve babamla, bir bayram ziyareti gibi gitmiştik telefonculara. Hepsini tek tek incelemiş, "polifonik", "kendi melodini yazma", "özel logo", "kapak değiştirme" gibi lafları duydukça heyecandan titremiştim.
Sonuçta Nokia'nın 5110 modeli kazanmıştı bu güçlü yarışı.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Ses...


Bir zaman önce bir arkadaşım, "böyle bir blog varmış, neden haber etmedin?" demişti.

Blogu öylece reklam yaptığımız yok, "gelen geliyor" mantığıyla yazıp çiziyoruz. Sanırım böylesi daha samimi, her gün binlerce teşekkür emaili almıyoruz ancak arada gelen tepkiler o kadar güzel ki.

Mesela dün bir yorum geldi siteye, merakla açıp baktım. Aylar evvel "Akşama Doğru" diye bir yazı yazmıştım, Seynan Levent'i ve hayal meyal hatırladığım o programı anlatmaya çalışmıştım. Yazının altındaki yorum bana teşekkür ediyor ve böyle program isteyenlerin sayısının azaldığından dem vuruyordu. Yorum sahibi, Seynan Levent'ti.

İşte bu geridönüşlerden bir tanesi. Yıllardan beri görüşemediğim ilkokul arkadaşım İrem Öznur Kılıç bulmuş siteyi, o güzel sesiyle de birkaç yazıyı seslendirmiş.

Arada gelen birkaç güzel tepkiye, binlerce teşekkür...



Adile Naşit Akşama Doğru

20 Eylül 2011 Salı

İzmir Fuarı


İzmir Fuarı tabii ki devam ediyor hala. Eminim şimdiki çocuklar gittiklerinde bizim kadar çok eğleniyorlardır. Ancak bizim için süresi dolmuş bir ilişki gibi artık oralar... Ben bunları düşünürken, ekşisözlük'ten sutlu kahve nickli üyenin yazısına denk geldim, paylaşmak istedim...



17 Eylül 2011 Cumartesi

Gözüme tutma kör eder!

Bilim dünyası bile bizim elimizdeydi; onu icat edenlerin bile aklına gelmeyecek şekillerde kullanırdık ve sanırım bunla da çok eğlenirdik. Zaten biz direk gidip istemezdik ki bir şeyi, bize sunulurdu ve eğer beğendiysek sonuna kadar sahip çıkardık.

Sanal hayvanlar, gerçek ilgiler...


90'larda pekçok ilginç şey yaşadık, enteresan icatlarla karşılaştık. Birçoğunu garipsemeye bile fırsat bırakmadan benimsedik.
Bunlardan en önemlisiydi belki de Tamagotchi, yani sanal hayvanlarımız. Hem de öyle sadece evciller değil; dinazorundan filine kadar. Kısa bir süre sonra devamlı elimizdeydi; gittiğimiz her yere onu da götürürdük... hep bizimleydi. Çünkü ilgi isterlerdi, bekledikleri ilgiyi bulamadıklarında da veda ederlerdi bizlere.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Lambada


90'ların başında aniden bir furya biçiminde türeyen "Lambada" şarkısı ve dansı vardır bir de. Figürleri orijinalinde oldukça cüretkar olmasına rağmen -tabii ülkemizde pek yakın temas kurulmadan edilen- bu dans o yılların pek meşhur "anket defterlerinde1 bir hobi olarak da yer almıştır. Hobileriniz: Lambada dansı. :)

2000'lere nazaran modanın daha uzun sürdüğü furyaların bir kaç aylara yayıldığı bu zaman diliminde orijinal Lambada filmi yanında bir de Yaşar Alptekin'in başrolünü oynadığı yerli versiyonu vardır.

4 Eylül 2011 Pazar

Kanal D'nin ilk yayını

Şimdilerde televizyon dünyası başdöndürücü bir hızla ilerliyor. 90'ların başındaysa bu ilerleme yoktu tabii; doğum vardı. Özel kanalların 90'larda ülkemize gelmesinden sonra dallanıp budaklandı ekranlar.
Bu da Kanal D'nin tanıtımı ve ilk yayını. Sene 1993.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Sene 1994, Kaan Tangöze

Bir Twitter profilinde denk geldim, ilginç geldi. Son yılların epey sevilen grubu Duman'ın solisti Kaan Tangöze'nin 1994'de, 19 yaşındayken bir resmi. O sıralar Haluk Levent'in yanında gitar çalıyor.
....sonra, buralara kadar...

1 Eylül 2011 Perşembe

Şimdi spor haberleri

Şimdilerin medyası, sanırım üzerine tezler yazılabilecek nitelikte bir yola doğru ilerliyor.
Ama mazide durum çok daha eğlenceli görünüyor: Beşiktaş'tan Metin ve Şifo Mehmet'in açıklamadaki samimiyeti, yetinmeyip açıklamayı görselle zenginleştirmeleri, elde bira şişeleri bunu daha net göstermekte.

Bizim saatimiz...

Bazısına göre kesinlikle olmazsa olmaz, bazısına göre en önemli aksesuar, bazısı için çok da önemli değil... Ama sanıyorum, herkesin bir şekilde saatlerle ilgisi var.
Nihayetinde insanlık olarak zamanla sorunluyuz biz. Bu açıdan saatleri yakından takip etmemiz kaçınılmaz.
Saat deyince kol; kol saati deyince aklıma hep aynı kare geliyor: İlkokulumuz 2 katlıydı ve biz ikinci kattaki ''büyükler'' teneffüs ziliyle birlikte maç yapmak için koşa koşa dışarı çıkardık. Yine o yetişmelerin birinde, tam son merdivenden adımımı atıp zafere ulaşacaktım ki... ayağım kaydı. Düştüm. Pek canım yanmamıştı. Daha doğrusu, saatimin kolumda olmadığını görene kadar. Kırılıp düşmüştü, ne çok üzülmüştüm, hatırlıyorum.
Halbuki herhangi bir ekstra özelliği yoktu ama yine de severdim, ne de olsa o zamanların en popüler aksesuarlarından birine sahiptim.
Çok sonra geçmiştir tabii acısı, belki yenisini de aldırmışımdır, pek hatırlayamıyorum.
Ama düşündüğümde, 90'lı yıllara değineceksek, bu saati baş sıralara koymadan olmaz diye düşünüyorum. Efsane, Casio F-91W...

90'ların sert kızları: Volvox


Sanıyorum ki alternatif müzik dinleyen herkes Volvox'un adına aşinadır. Aslen 1988'de kurulsa da, aktiflik bakımından 90'ların grubu olarak görülebilir Volvox. Bunda 92'de Özlem Tekin'in gruba katılmasının da etkisi vardır. Elbette ki tüm o şaşaalı dönemde çok da gözümüzün önünde değildi Volvox; rock müziğin yapısına da uygun olarak. Ama yine de kendine bir yer buldu, isim edindi. O günkü grup elemanları bugün ayrı ayrı önemli yerlere geldi.

26 Ağustos 2011 Cuma

O yılların sosyal alkoliği: Cemil


Sanırım Türkiye'de yaşamış olup da Bizimkiler dizisine dair bir şey bilmeyen yoktur. Sadece bilmek değil tabii bu; oradaki karakterleri, dilimizde yer etmiş replikleri, diziye dair her şeyi...
Sanki yakınımızdaki bir akraba ya da karşımızdaki bir komşu gibi.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Pop Saati


90'lar deyip Erhan Konuk'un TRT'de sunduğu Pop Saati programını unutursak vay halimize! Az değil 1986'dan 2009'a kadar ara ara kopmalar ile ekranlardaydı bu program.

Erhan Konuk'un ise üzerinde hep bir TRT ciddiyeti vardı. Gözlüğü, gömleği, kravatı ve kel kafası :)

Sakin sakin anlatırdı sıradaki grubu, sonra video başlardı; Michael Jackson, Madonna, Doro, Kiss ve daha niceleri. Sizi bilmem ama ben bir çok metal grubu buradan öğrenmiştim.


22 Ağustos 2011 Pazartesi

Akşama doğru...

Hepsi çok net aklımda: Dedemlerin yatak odasında kırmızı, 37 ekran bir televizyon vardı ve ben orada hep aynı programı izlerdim akşamları: TRT 2'de, Akşama Doğru programı.
Programı, uzun ve gür saçları, yuvarlak gözlükleri, kulağa hoş gelen bir sesi olan bir kadın sunardı. Ne dediğini anlamazdım o zamanlar bu kadının ancak bahsettiği şeylerin çok iyi şeyler olduğunu biliyordum. Hemen hemen her konu hakkında konuşulurdu, ben yine hemen hemen her konu hakkında hiçbir şey bilmiyor olurdum.

Hayatın, hayat içindeki sanatın ekrana yansıması gibiydi Seynan Levent'in yaptığı.

Bugünkü yayın akışımız.

Tesadüfen gördüm internette. Yıllar sonra bunlara bakmak insanı bir garip hissettiriyor.

7 Haziran 1991 Cuma günü 3 TV Kanalının Program Akışı :

TRT Genel Jeneriği

Daha öncesinde bu bloga katkı sunanlardan missmeran'ın paylaştığı Show TV jenerik müziği vardı. O zaman da anladım ki, biz 90'larda televizyona açtık ve doymak için elimizden geleni yaptık. Bu yüzdendir ki, biraz da görüntüdür aklımızda kalanların birçoğu.

Tüm o dizilerin, filmlerin, çizgi filmlerin arasında, her gün duyduğumuz müzikler, jenerikler tabii ki hayatımızda pek hatırlayanmayan, ancak duyulduğu zaman tüm anıları geri çağıran çağrışımcılar olarak kaldı.

İşte onlardan biri, TRT'nin 90'lı yıllardaki genel jeneriği.

Suna Yıldızoğlu: 90'lardaki sarışınlığımız.

Bizim gibi esmerliğin genelgeçer olduğu bir ülkede, bir sarışının dikkat çekmesi tabii ki normaldi. Ama hakkını da yememek lazım; güzel, alımlı ve hayal süsleyen bir kadındı aynı zamanda Suna Yıldızoğlu. Biraz Avrupai, biraz hippi. Bu yüzden ondan gelecek hareketler, çılgınlıklar şaşırtmazdı da bizi.

Sinemamıza da var katkısı, müziğimize de... İşte ondan bir kuble.


Kemal Sunal ve Arkadaşları

Konunun belki de 90'larla çok alakası yok. Ama arada geçmişte kaçamak yapmayı seviyoruz... O yüzden:


"Neresinden baksak, hayatımızın birçoğuna denk geliyor bizim sinemamız.
Saymakla bitiremeyeceğimiz isimler, replikler, sahneler...
Her an dilimizde, farkında olmadan günlük yaşamımızın da tam içinde.
Ve bizi büyüten en büyük isimlerden biri, tabii ki Kemal Sunal.
O yüzden ilk denememde kimi seçeceğim konusunda hiç zorlanmadım.
Çalışmanın "olmadığını" biliyorum, yine de benim için anlam taşır, çocukluğumu tekrar bana izlettirir her dinlediğimde.
Belki size de... "iyi seyirler"

Kemal Sunal ve Arkadaşları by bnoktao

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Dünkü Çocuklar ve Bugünkü Çocuklar

Her geçen gün sokakta oynayan çocukların azaldığını görünce böyle bir yazı yazmak geldi aklıma. Bizim zamanımızda sokakta oynanırdı oyunlar, en fazla atari oynardık evde ve adaptörü ısınınca bırakmak zorunda kalırdık. Kaset üflerdik, kaset değiştirirdik. C64 devrine pek yetişemedim ben, c64 kullananlar şimdi içinden "ohoo onlar nedir ki? biz kafa ayarı yapmak için neler çektik" diyor olabilir. Onlar da haklı. Atari oynardık evimizde ama en fazla sokakta oynamaktan zevk alırdık. Günümüz gecemiz sokaklarda geçerdi. Saklambaç, 9 taş, kuki denen bir saklambaç türü (onu da başka bir yazıda anlatırım), top oynardık mahalle aralarında komşular kızmalarına aldırmadan. Onlar da haklıydı, hastası olan, gece vardiyasından gelen, yıllarca biriktirdiği parayla araba alan ama biz de çocuktuk, sokakta oynamak hakkımızdı ve bunları düşünmezdik. Arada parka gider, sallarsın, tahterevalliye biner, kaydırağa ters çıkmaya çalışırdık.

Şimdi bakıyorum sokaklara çocuklar yok sokaklarda. Hepsinin evinde ya bilgisayar ya oyun konsolları ya da her ikisinde de var. Ufacık çocuklar oyunları benden ustaca oynuyor, benim bilmediğim, adını duymadığım oyunları oynuyor. Evinde bilgisayarı ve/veya oyun konsolu olmayanlar ise internet kafelere ya da oyun salonlarına gidiyor. Oyun salonu dediysem çocukluğumuzdaki gibi değiller onlar da değişti .(Bu da başka bir yazı konusu) Lafı çok uzatmadan: sokaklar boş, çocuklar yok ortada. Parklarda sallananlar bile yok. Devir değişti ama iyi mi oldu kötü mü oldu onu ilerde göreceğiz.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Yağmurla birlikte...

İstanbul'da yağmur var. O zaman iyi gider...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Uyumadan bir masal...


Bizde emeği çoktur kesinlikle; beğenmelerin bu kadar zor, küfürlerin bu kadar kolay savrulduğu bir ortamda, sanırım kimsenin ses etmemeyeceği, önümüze koyduğu tabanı sırf onun için sonuna kadar bitireceğimiz bir kadın: Adile Naşit.
Dünden beri sevimsiz bir meseleyle duyuyoruz adını, malum TRT sansürü olayı...

9 Ağustos 2011 Salı

Bu fotoğrafta anlatılmak istenen şey belli aslında. 90lı yılların Kenan Doğulu'su. Uzun saçları ve güneş şeklindeki kolyesi. Fotoğrafta o kolye mi var tam anlayamıyorum ama o senelere ait bir fotoğraf olduğundan o kolyenin olduğunu varsayıyorum.

Bir nesil Kenan Doğulu'yu metalci-popçu olarak bildi. Aslında bilmedi. Şimdi görünce "metalci gibiymiş" diyoruz. Saykodelik klipleri de cabası.

56K ile bağlan hayata!

Bunu demekten alamıyor insan kendini ama gerçekten neydi ya o zamanlar? İnternetle yeni tanışmıştık ve eskiden sadece oyun oynatan mahallemizin internet kafesi, bağlantı için Türk Telekom'a başvurmuştu; en az adam kadar heyecanlanmıştık.
Her gün gidip gelmelerin sonunda internet bağlandı kafeye, hemen yanında SEGA salonu vardı, orayı terkedip bilgisayarlı kısma geçtik.

Sucu Çocuk

Hele ki bu zamanların reklam dünyasına baktığımızda daha bir anlam kazanıyor bu reklam. İnsan zekasının aşağılanmadığı, bir de üstüne üstlük kendi zekasını sergileyen bir çalışma bu.

En önemlisi de, bizi kendine çeken samimiyete sahip. İlk aklımıza gelenlerden...

Power Rangers




BağlantıAh ah zamanında hangimiz içinden biri seçip sokakta oynarken "ben kırmızıyım, ben maviyim" diye dolanmadık ki? Hadi hadi yalan söyleme, sen de birini seçmişsindir zamanında. Aksiyon, bilim-kurgu tarzı bir dizi olmasına rağmen inanıyorum ki kızlar da izliyordu o dönem.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Bizim olan 90'lar...

Hatırlarım: Babam bizim yaptığımız pek çok şeyi anlayamazdı, biz çocukken. Bu yüzdendir, hep kendi sevdiği şeylere yöneltmeye çalıştı bizi. Gençken ve çocukken sevdiği kitapları, filmleri, oyunları öğretirdi; biz de sevinçle karşılaşırdık bu durumu...

...ama bir gerçek vardı ki, babamın öğretilerini hiçbir zaman sahiplenmedik.

bizim zamanımızdaki çizgi filmler travma sebebiydi

Şeker Kız Candy! Ne çizgi filmdi ama değil mi? Gündüz annemle Candy'i izler akşam da Esmeralda'yı izlerdik. Öyle bir dizilerdi.


Ama Cany'nin yeri hep ayrıdır. Antony ile olan aşkları, o yetimhane..

Ah Antony ahhh çok genç yaşta gitti Candy'den daha çok ağlamıştım öldüğünde.


hadi kızlar itiraf edelim

Evet eşek kadar olduk ve Çılgın Bediş artık çok saçma ama en unutulmaz dizilerden biri de o değil miydi? Bediş ve Oktay yakınlaşınca hangimiz heyecanlanmadı ki :)


Kaptan Tsubasa



Çocukluğumuzun vazgeçilmez kahramanlarından. Hangimiz onun gibi olmak istemedik ki? Tabii herkes Tsubasa'ya özenmiyordu, ben en çok Wakabayashi Genzo'ya hayrandım bu dizide.

Çarli...

Milenyum'u Türkiye'nin en ünlü maymunun Çarli dizisiyle karşıladık. İyiydi, izlerdik ama en nihayetinde bir Akasya Durağı ya da Arka Sokaklar (!) değildi...

7 Ağustos 2011 Pazar

Transformers




Çocukluğumuzun vazgeçilmez çizgifilmlerinden Transformers, filmlerinden çok önce Optimus Prime'a bu çizgifilm ile saygı duymaya başlamıştık.

En yakın arkadaş Mario...


Bu video biraz kötü olsa da, çocukluğumuzun vazgeçilmezi olan bu oyunu sizlere sunmak istedim. Dün olanlar denilince Mario'yu unutmak günahtır.

İki efsane...

Sanırım her ikisi de çocukluğumuzda epey mesai harcadıklarımızdan. Öncesinde leblebi tozu alınır, ağıza doldurulur sonra en yakınındakinin suratına püskürtülürdü. Ardından kızan arkadaşınla alırdın Coca Cola, az önceki her şeyi unutup serinlerdin...


5 Ağustos 2011 Cuma

imar bankası reklamı!!

kanalların eski logoları



madem burada geçmişe bir özlem var ve bizim yegane amacımız da bunları hatırlatmak ise dönemin televizyon kanallarını, logolarını hatta jenerik müziğini nasıl göz ardı ederiz?
şimdi sadece bu postu show tv'ye ayırmak istiyorum. yoksa hbb'yi, tgrt'yi, d bana d bana kanal d bana'yı unuttuğumu sanmayın :)





80'lerden beri gelen yalnızlık...

Sanırım 1984'ün şarkısı bu. Yine de bizim 90'ların tam içinde sanki. O yüzden paylaşıyorum... Aynı zamanda Kaybedenler Kulübü'nün en iyi sahnelerinden birinde çalıyor bana göre. Melodisiyle, sözleriyle...

4 Ağustos 2011 Perşembe

Sahi, adam oldu mu o çocuklar?

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Kral TV'nin başında...

O zaman tüm bunlar yoktu tabii... Beklemeyi öğreniyorduk yavaştan ve beceriyorduk da. Kral TV vardı, bu tivide video klipler vardı ve biz içlerinden bağ kurduğumuzu beklerdik tüm gün. Bunlardan biriydi Tayfun Duygulu'nun bu şarkısı benim için. Günde 2'den fazla çıktı mı klip, hadi yine iyiydim, iyiydim...

İyi bir başlangıç...

Bu, iyi bir başlangıç...